DUYGULARIMIZLA TANIŞIYOR MUYUZ?
Bu yazıda kendini tanıma ve duyguların farkında olmak üzerinde duracağım. Öncelikle çağlar boyunca duyguların ne olduğu tanımlanmaya çalışılmıştır. Ancak duyguları tanımlamanın ne olduğunu anlamanın zor olduğu görülmüştür. Yapılan tanımlardan biri, “duygu bireyin harekete hazır olmasına, önceliklerini belirlemesine ve planların yapılmasına öncülük eder”dir (Frijda, 1994; Safran ve Greenberg, 1991). Aslında insan bir bütündür. Onu parça parça anlamak ve tanımlandırmak yerine bütünüyle ele almak gerekir ve bu bütünlüğü sağlayan en önemli unsurlardan biri de duygularımızdır.
Coşkulu, mutlu, başarılı ve doyurucu bir yaşam geçirebilmemiz için kendimizi, kendimize ait duyguları ve düşünceleri fark edip, tanımaya ihtiyacımız vardır. Duygular varlığımızın en temel öğelerinden biri olup organlarımız gibi işlevleri vardır. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca duygularımız canlıların hayatta kalmasını sağlamıştır. Örneğin korktuğumuzda beyne giden sinyallerle kaçmamız gerektiğini biliriz. Dökmen (2000)’e göre bir canlının normal sıradan bir hayat sürdürebilmesi için duygularına ihtiyacı vardır. Ancak insan duygularına iki defa ihtiyaç duyar. 1- Günlük yaşamını sürdürebilmek için motivasyon kaynağı olarak 2- Varoluş düzeyini yükseltmek, kaliteli sıra üstü yaşayabilmek ve yarına kalma şansını arttırmak için insanın duygularına ihtiyacı vardır. Ancak bireyin yaşamında bu denli öneme ve işleve sahip olan duyguları fark edip ifade edebilmek, söze dökebilmek insanlık tarihi boyunca önemli bir problem olarak olagelmiştir. (Koçak, 2016, s. 30).
Kendini tanıyan kimse gerçek duygu ve düşüncelerinin de farkında olan kişidir. Kişi eğer kendini tanırsa duygularını da tanır ve duygularını tanıyan kimse başkalarının da duygularını tanır, o duruma en uygun tepkiyi verebilir. Tabi duygularımızı tanıyabilmemiz için de öncelikle bu duygular nelerdir, bu duyguların insanlar üzerindeki etkileri nelerdir öncelikle onları bilmemiz gerekir. Tüm Dünya’da ve kültürlerde ortak olan 6 temel duygu vardır. Bunlar; öfke, mutluluk, korku, tiksinme, şaşkınlık ve üzüntü. Bu duyguların gösteriliş biçimi farklı farklı olsa da herkes temel de bu 6 duyguyla doğar. Diğer duygular ise sonradan yaşam boyunca öğrenilir. Örneğin; hepimiz bir zamanlar karanlıktan korkmuşuzdur ya da annemizi gördüğümüz de istemsizce sevinip gülücükler atmaya başlamışızdır. Halbuki bunları yapmayı bizlere kimse öğretmemiştir. Bu duyguların insanlar üzerindeki etkilerinden bahsedecek olursak, bedenimizdeki değişiklikleri fark etmek sanırım en önemlisi. Bizler, duygularımız açığa çıktığında vücudumuzda neler oluyor farkında olursak o duyguyu adlandırabiliriz ya da o duygunun bize zarar verip vermeyeceğinin farkına varabiliriz. Örneğin; öfkelenen bir insanın karın boşluğunda ağrıların olması. Kişi bir kez öfkelendiğin de karnındaki bu ağrıyı fark ederse artık öfkelendiğinde karnının ağrıyacağını bilir ya da karnındaki bu ağrıyı adlandırabilir.
Ancak insanlar duygularını tanımakta güçlük de çekebilirler. Bu duyguları tanımada güçlük çekme durumu, temel duygularımız gibi doğuştan gelmez. Çocuklukta, ebeveyn ya da çevresindekiler çocuğun duygularını ifade etmesine izin verir, kabul edici bir tutum sergilerlerse çocuk duygularını daha rahat yaşayabilir ve onları tanıyabilir. Yine aynı yere geliyoruz, duygularını tanıyan çocuk ise kendini tanıma yönündeki önemli bir adımı gerçekleştirmiş olur. Eğer bunun tam tersi bir durum olur ve ebeveyn ya da çevre çocuğa kabul edici bir tutum sergilemezler ve onun duygularını ifade etmesine müsaade etmezlerse çocuk bu sefer duygularını tanıyamaz, tanıyamazsa nasıl davranacağını bilemeyebilir ya da karşısındaki kişinin hissettiği duyguyu anlamlandırmakta zorlanabilir. Çünkü çocuk burada kendi duygularını, kendini ifade etmek yerine ebeveynlerinin ve çevresinin istediği şekilde hareket eder, bu şekilde kendi duygularını bastırır. Yani bu onaylanmayan, istenmeyen bazı duyguların bastırılmasına ve bilinçdışına gönderilmesine sebep olabilir. Örneğin cinsellik. Taa çocukluk zamanlarımızda hepimiz annemize ya da babamıza ” Ben Dünya’ya nasıl geldim?” diye sormuşuzdur. Ancak tahminimce birçoğumuz uzun süre sorumuzun cevabını alamamışızdır. Çünkü bu duyguda toplumumuz ve ailemiz tarafından bastırılmıştır. Ailelerimiz bu duyguları bastırmaya çalışarak ya da bizlerin sorularına cevap vermeyerek bu duygunun ortadan kalktığını zannederler. Ancak duygularımız ya da düşüncelerimiz kaybolmaz. Onun yerine bizim daha da ulaşamayacağımız kadar derinlere saklanır. Bu saklanılan duygular ise er geç bilince çıkarılır. Ancak bastırıldığı ve değiştirildiği için kişi bu duygularını tanımakta ve adlandırmakta güçlük çekebilir. Bizler de illaki bu iki durumdan birine maruz kalmışızdır, kabullenici bir aile de ve çevre de büyümek hepimiz için avantajlıdır. Yine de buna rağmen duygularımızın farkında olamayabiliriz, çünkü aslında duygularımız fark etmek ve bunları ifade etmek çok zordur. Bazen kendimizde bir şeyler olduğunu ancak onu nasıl ifade edeceğimizi bilemeyiz. Etrafımızdaki insanları gözlemleyerek ya da onları taklit etmeye çalışarak duygularımızın farkında olabiliriz ancak hepimizin duyguları ifade etme şekli aynı değildir. Örneğin, biri öfkelendiğinde dişlerini sıkarken, başka birinin avuç içleri terleyebilir ve o anda verdiği tepkileri de genelde farklı olur.
Peki kendimizi tanımak, duygularımızı düşüncelerimizin farkında olmak bizlere neler kazandırır? Öncelikle bizler kendimizin duygularını anlarsak, karşımızdaki kişilerin de duygularını anlayabiliriz. Yani, duygularımızın farkında olmamak, karşımızdakilere duygusal acılar verebilir. Aslında buradan da anlaşılacağı gibi bizlere duygularımızın farkında olmak en çok empati özelliği kazandırır. Empati, sonradan kazandığımız özelliklerimizden biridir ve dünyayı karşımızdaki kişinin gözünden görüyormuşçasına hareket etmemizdir. Karşımızdakinin duygularını, düşüncelerini anlamaya çalışıp öyle davranmaktır. Bunu yapabilmemiz içinse ilk önce kendi duygularımızın farkında olmamız ve bu duyguları anlamlandırıp, adlandırmamız gerekir. Empatik olmak bizler için her zaman bir artıdır çünkü insan anlaşılmayı isteyen bir varlıktır. Bizler karşımızdaki kişileri anlayabilirsek ve bunu ona yansıtabilirsek kişi yalnız olmadığını ve onu anlayan birilerinin olduğunun farkına varıp kendini yalnız hissetmeyecektir. Bu ise insanlar arasındaki iletişimi arttıracaktır. Anlaşıldığını hisseden insan, karşındakini de anlamaya çalışacaktır. Aynı şekil de empatik kişi ise karşındakine yardımcı olduğu için kendini mutlu hissedecektir. Bunu en basit kendinizde gözlemleyebilirsiniz. Bir arkadaşınıza bir derdinizi, mutluluğunuzu anlatacağınızda sizi anlayan sizin duygularınıza ortak olan birini mi tercih edersiniz yoksa tepki vermeyen, donuk birini mi? Tabii ki ilk söylediğim özelliklere sahip arkadaşlarını tercih edeceksinizdir. Ancak belki de tepki vermemek, duygularımızı tanıyamadığımız içindir.
Duygularımızı tanıyamadığımızdan bahsedip durdum. Peki her şey için çok mu geç? Hayır tabii ki. Duygularımızın farkında olmak için bir uzmandan yardım isteyebiliriz. Uzman eşliğinde duygularla çalışabilir, duygularımızı tanıyıp adlandırabiliriz. Bu illa uzmanla mı olacak diye düşünebilirsiniz. Yanıtım yine hayır. Bizler bir kez bile duygularımız hakkında bir arkadaşımızla konuşabilirsek o zaman da duygularımızla ilgili farkındalığımız artacaktır. Ya da duygularla ilgili kitaplar okuyarak, duygularla çalışan atölyelere katılarak bu konuda kendimizi geliştirebiliriz. Ayrıca kendimiz farkındalık kazandığımızı anladıktan sonra başkalarına da farkındalık kazanmasında yardımcı olabilir ve iletişimimizi geliştirebiliriz.
KAYNAKÇA:
Cüceloğlu, D. (2016). İnsan İnsana. (53. baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi.
Şahin, M. (Ed.). (2014). Akıllı Bir Kalple Duygusal Okuryazarlık. (3. Basım). Ankara: Nobel Kitabevi.
ÇEÇEN, A. R. (2006). Duyguları yönetme becerileri ölçeğinin geliştirilmesi: Geçerlik ve güvenirlik çalışmaları. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(26), 101-113.
Koçak, R. (2016). Duygusal ifade eğitimi programının üniversite öğrencilerinin aleksitimi ve yalnızlık düzeylerine etkisi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(23).
Yazan : Ankara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü son sınıf öğrencisi Şeyma Nur BAL.